Bizi Takip Et!

Sağlık

Elektronik Sigara Sağlığa Zararlı Mı?

Tarih:

elektronik sigara sağlığa zararlı mı
Fotoğraf: Eduardo Lempo

Elektronik sigara sağlığa zararlı mı? Elektronik sigaraların ortaya çıkışı, dünya genelinde sigara içme alışkanlıklarında önemli bir değişikliğe neden oldu. Geleneksel tütün ürünlerine göre daha az zararlı bir alternatif olarak pazarlanan elektronik sigaralar, popülerlik kazandı. Ancak soru hala duruyor: Elektronik sigara kullanımı gerçekten zararsız mı, yoksa kendi sağlık riskleriyle mi geliyor? Bu makalede, elektronik sigara kullanımının potansiyel sağlık etkilerine dair anlayışımızı keşfeder ve vaping ile ilişkilendirilen riskler ve gerçekler konusundaki güncel bilgileri ele alırız.

  1. Elektronik Sigaraların Temelleri:

    Elektronik sigaralar, bir sıvıyı (genellikle nikotin, tatlandırıcılar ve diğer kimyasalları içeren) aerosol oluşturmak üzere ısıtma prensibiyle çalışırlar, bu da ardından solunur. Geleneksel sigaralardan farklı olarak, elektronik sigaralar tütün yakmayı, katran oluşturmayı veya yanmanın neden olduğu birçok zararlı kimyasalı üretmeyi içermezler.

  2. Nikotin Bağımlılığı:

    Elektronik sigaraların başlıca endişe kaynaklarından biri, içerdikleri nikotin miktarıdır. Yüksek derecede bağımlılık yapıcı bir madde olan nikotin, artan kalp atış hızı, yüksek kan basıncı ve maddeye bağımlılığı içerebilecek bir dizi sağlık sorununa neden olabilir.

  3. Solunum Sağlığı Riskleri:

    Elektronik sigara aerosolünün inhalasyonu, yaygın olarak vaping olarak adlandırılan, solunum sağlığına riskler taşıyabilir. Bazı çalışmalar, aerosoldeki ince partiküllerin akciğerlere derinlemesine yerleştirilebileceğini ve inflamasyona ve solunum sorunlarına neden olabileceğini öne sürmektedir. Ayrıca, elektronik sigaralarda kullanılan bazı tatlandırıcı maddelerin solunum sorunlarına neden olabileceği ileri sürülmüş olsa da, bunların etkilerini tam olarak anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.

  4. Bilinmeyen Uzun Vadeli Etkiler:

    Elektronik sigaralar, nispeten yeni bir olgu olup, uzun vadeli kullanımın sağlık üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Araştırmalar devam etmekle birlikte, kronik vapingin potansiyel sonuçlarını tam olarak tahmin etmek zordur.

  5. Kimyasal Maruziyet:

    Elektronik sigaralarda kullanılan sıvı, çeşitli kimyasalları içerir ve bazıları inhalasyon halinde zararlı olabilir. Örneğin, bazı elektronik sigara ürünlerinde bulunan akciğer hastalığı ile ilişkilendirilen bir tatlandırıcı madde olan diasetili içerdikleri tespit edilmiştir. Farklı markalardaki e-sıvılardaki içeriklerin farklılık göstermesi, kimyasal maruziyet konusunda belirsizlik yaratır.

  6. Gençlik ve Ergenler:

    Elektronik sigaraların gençler arasında popülerliği endişe vericidir. Ergenlik dönemindeki bireylerin nikotine maruz kalması, beyin gelişimini olumsuz etkileyebilir ve bağımlılık riskini artırabilir. Elektronik sigaraların cazip tatları ve şık tasarımları, genç nüfus için çekici hale gelerek, yeni bir nikotin kullanıcıları neslinin oluşmasına yol açabilir.

  7. Düzenleyici Zorluklar:

    Elektronik sigara pazarının hızla gelişmesi, düzenleyici önlemlerin gerisinde kalmıştır. Tutarsız ürün standartları ve kapsamlı düzenlemelerin eksikliği, elektronik sigara ürünlerinin güvenliği ve kalitesini sağlama konusunda zorluklar oluşturur. Bu düzenleme boşluğu, kullanımıyla ilişkilendirilen sağlık risklerini değerlendirmeyi daha da karmaşık hale getirir.

Elektronik sigara sağlığa zararlı mı? Elektronik sigaraların güvenliği üzerine devam eden tartışmalar, bilimsel araştırmaların hızla büyüyen sektörle başa çıkmasını bekleyen bir konu olarak öne çıkıyor. Bazıları elektronik sigaraları geleneksel sigaralara göre potansiyel olarak daha az zararlı bir alternatif olarak görse de, mevcut kanıtlar bunun risksiz olmadığını göstermektedir. Nikotin bağımlılığı, potansiyel solunum sorunları ve bilinmeyen uzun vadeli etkiler dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gereken konulardır.

Bilimsel topluluk elektronik sigara kullanımının sağlık üzerindeki etkilerini araştırmaya devam ederken, özellikle genç insanlar için vaping’e dikkatli bir yaklaşım benimsemek önemlidir. Bilinçli kararlar almak, potansiyel risklerin farkında olmak ve devam eden araştırma çabaları, elektronik sigara kullanımı ve sağlık üzerindeki etkileri konusundaki karmaşık konuyu anlamanın kritik unsurlarıdır.

Okumaya Devam Et
1 Yorum

1 Yorum

  1. Anonim

    17 Ocak 2024 tarihinde saat: 16:14

    Olmaz olur mu bir nargile bir de bu sağlığa feci zararlı…

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlık

Haşimato Hastalığı ve Beslenme

Tarih:

haşimato hastalığı ve beslenme

Haşimato Hastalığı Nedir?

Haşimato tiroiditi, tiroid bezine özgü kronik lenfositik tiroidit ya da kronik otoimmün tiroidit olarak isimlendirilen otoimmün bir hastalıktır. Yavaş gelişen, uzun süreli ve karmaşık bir klinik tablo ile ortaya çıkabilen bir sağlık sorunudur. Haşimato hastalığında vücut, tiroid bezini yok etmek amacıyla çok miktarda anti – triglobulin (anti-TG) antikoru ve anti – tiroid peroksidaz (anti – TPO) antikoru üretir. Bu antikorlar tiroid bezine bağlanarak tiroid hücrelerinde harabiyete sebep olur. Bu durumda da tiroid bezinde enflamasyona sebep olan hücreler çoğalmaya başlar ve tiroid hücreleri harap olur, tiroid hormonu azalmaya başlar.

Haşimato Hastalığı Tedavisi

Tiroid bezi, otoimmün süreçlerden en çok etkilenen organdır. Farmakolojik tedavilere ek olarak birçok otoimmün bozukluğu kontrol eden bir tiroid – bağırsak ekseninin varlığına dair giderek artan kanıtlar mevcuttur ve hastalar sıklıkla beslenme değişiklikleri sonucunda yaşam kalitelerinde ve tiroid fonksiyonlarında olumlu değişiklikleri bildirmektedir. Laktoz ve gluten içermeyen eliminasyon diyetlerinin bu hastalığa sahip bireylerde olumlu sonuçlar gösterdiği bildirilmiştir.

Haşimato tiroiditi olan hastaların yüksek bir kısmında laktoz intoleransı tespit edilmiştir. Levotiroksin tedavisi gören hastalarda bu intoleransın, ilacın biyoyararlanımını azalttığı bildirilmiştir. Gluten, çölyak hastalığı ve çölyak dışı gluten intoleransı dahil olmak üzere gluten alımının ilişkili olduğu diğer otoimmün hastalıkların bir arada bulunması nedeniyle lenfositik tiroidit hastalarının diyetinden en sık çıkarılması gereken bileşendir.

Haşimoto hastalarında çölyak hastalığı, sağlıklı popülasyona göre daha fazla görülmektedir. Semptomları olmayan ancak yeterli beslenme ve tiroid hormonlarının düzenlenmesinde sorunlar yaşayan Haşimoto hastaları, çölyak hastalığı açısından da bir hekim tarafından değerlendirilmelidir. Ayrıca çölyak hastalığı olan kişiler, bağışıklık sisteminin çapraz reaksiyonu ve bu iki dokuya aynı anda saldırı olasılığı nedeniyle Haşimatı hastalığı açısından da teşhis edilmeli yani bu hastalığın varlığı ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. İyot, selenyum, demir, çinko, magnezyum mineralleri ile B12 ve D vitamini bakımından zengin besinlerin diyete dahil edilmesi hastaların yaşam kalitelerinin artmasında etkili olduğu yapılan çalışmalarla bildirilmiştir.

Genel anlamda otoimmün aktiviteyi ve enflamasyonu artıran besinlerden uzak durmak, zararlı kimyasalların tümüyle araya mesafe koymak, eksik olan mikro besin öğelerinin hem besinler yoluyla alımını sağlamak hem de hekim tarafından gerekli görülüyorsa takviyesini almak ve bağırsak mikrobiyotasını onarmak hastalığın iyileşmesinde son derece önemli müdahaleler olacaktır.

BESLENME ÖNERİLERİ

Uzak durulması gereken besinler:

Gluten içeren besinler (Arpa, çavdar, buğday…)

Laktoz içeren besinler (Süt ve süt ürünleri…)

Koruyucu ve katkı maddesi içeren besinler

Yüksek fruktoz içeren besinler

Trans yağlı besinler

Mevsiminde olmayan ve pestisit içeren sebze ve meyveler

Tüketilmesi gereken besinler:

Mevsiminde ve doğal olarak yetiştirilen sebzeler

Mevsiminde ve doğal olarak yetiştirilen meyveler

Kaliteli yağlar (Zeytinyağı, Hindistan cevizi yağı, çörek otu yağı…)

Kaliteli ve doğal protein kaynakları (Et, tavuk, yumurta…)

Probiyotik kaynakları (Sirke, turşu, kombu çayı…)

Bitkisel protein ve lif kaynakları (Kinoa, mercimek, nohut…)

İyot zengini besinler (Balıklar, deniz yosunu, istiridye…)

Selenyum zengini besinler (Brezilya cevizi, mantar, sarımsak…)

Antienflamatuar besinler (Zerdeçal, zencefil, üzüm çekirdeği…)

REFERANSLAR:

Ihnatowicz P, Drywień M, Wątor P, Wojsiat J. The importance of nutritional factors and dietary management of Hashimoto’s thyroiditis.Ann Agric Environ Med. 2020 Jun 19;27(2):184-193. doi: 10.26444/aaem/112331. Epub 2019 Oct 2. PMID: 32588591.

Danailova Y, Velikova T, Nikolaev G, Mitova Z, Shinkov A, Gagov H, Konakchieva R. Nutritional Management of Thyroiditis of Hashimoto. Int J Mol Sci. 2022 May 5;23(9):5144. doi: 10.3390/ijms23095144. PMID: 35563541; PMCID: PMC9101513.

Hakan, B. O. R. (2024). HAŞİMATO HASTALIĞINDA BESLENME. SAĞLIK & BİLİM 2024: Beslenme-II, 73.

Ercan Karakaya, Z., & Mutlu, H. (2022). Tiroid hastalıklarında mikrobiyotanın rolü. Journal of Istanbul Sabahattin Zaim/University Natural Science Institute (JIZUNSI).

Okumaya Devam Et

Sağlık

Polikistik Over Sendromu ve Beslenme

Tarih:

Polikistik Over Sendromu ve Beslenme

Polikistik over sendromu (PKOS), androjen hormonların artışı, ovulasyon bozukluğu ve ovaryumlardaki kistik yapıları içeren heterojen bir düzensizliği ifade eder. Üreme çağındaki kadınlarda sık görülen, adet düzensizliği, infertilite, hirsutizm, cilt sorunları, alopesi, obezite, insülin direnci ve dislipidemi ile karakterize endokrin bir hastalıktır. İdeal ağırlığa sahip ya da düşük ağırlıklı bireylerde de görülebilmektedir. Ancak yapılan çalışmalar PKOS ile insülin direnci ve obezite arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir.

POLİKİSTİK OVER SENDROMU (PKOS) SEBEPLERİ?

PKOS’lu bireylerde hormonal dengesizliklere bağlı olarak klinik belirtilerin yanı sıra psikolojik belirtiler de görülebilmektedir. PKOS’lu kadınların yaşadığı duygudurum bozuklukları çeşitli yeme bozukluklarına da sebep olabilmektedir.

Yapılan çalışmalarda tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi düzensiz yeme davranışları, yüksek karbonhidrat içeren besin seçimleri bu sendroma sahip bireylerde gözlenmiştir. İnsülin, pankreas tarafından salgılanan ve kan glikoz düzeyini düzenleyen bir hormondur. İnsülin direnci, normal miktarda insülin hormonunun yağ, kas ve karaciğer dokularında doğru biyolojik yanıt oluşturamaması durumudur.

Böyle bir durumda insülin hormonu, kan glikoz düzeyini düzenleyebilmek için artar. İnsülin hormonundaki artış, yumurtalıklarda androjen üretimine ve karaciğerde SHBG üretiminin azalmasına neden olur. Bu hormon dengesizlikleri nedeniyle hirsutizm ve akne gibi sorunlar oluşabilmektedir. PKOS’un gelişiminde önemli rol oynayan ve insülin sinyalizasyonunu olumsuz etkileyen inflamasyon, rafine karbonhidrat tüketimi, rafine ve trans yağ tüketimi, fast food tipi besinler ile şarküteri ürünlerinin tüketimi, hareketsizlik ve stres gibi sebeplerle ile vücutta ortaya çıkmaktadır.

POLİKİSTİK OVER SENDROMU (PKOS) BESLENME TEDAVİSİ

PKOS tanısı olan fazla kilolu bireylerde % 5 – 10 ağırlık kaybı menstural siklus anormalliklerin düzelmesine, infertilite durumu ile duygu durum bozukluklarının iyileşmesine ve biyokimyasal parametrelerde düzelmeye katkı sağladığı yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Bu nedenle PKOS tanısı olan bireylerin yaşam tarzı değişiklikleri yapması elzemdir.

Yapılan yaşam tarzı değişiklikleri düşük veya ideal ağırlığa sahip olan ancak insülin direncine sahip PKOS’lularda da ciddi iyileşmelere sebep olabilmektedir. Düşük karbonhidratlı diyetler PKOS tanılı bireylerde vücut ağırlığını azalmasına, LDL kolesterol seviyelerinde ve trigliserit düzeylerinde düşüşe, HOMA – IR, SHBG ve FSH değerlerinde iyileşmelere katkı sağlamaktadır.

Uzak durulması gerekenler: Asitli ve şekerli içecekler Hamur işi ve tatlılar Kızartılmış besinler Şarküteri ürünleri Trans ve doymuş yağ oranı yüksek besinler Paketli gıdalar

Tüketilmesi gerekenler: Kurubaklagiller (nohut, mercimek, barbunya…) Sebzeler (Brokoli, tatlı patates, roka…) Düşük glisemik indekse sahip meyveler (Çilek, erik, kivi…) Doymuş yağ oranı düşük etler (Hindi, somon, organik tavuk…) Yağlı tohumlar (Çörek otu, keten tohumu, ceviz…) Kaliteli doymamış yağlar (Zeytinyağı, çörek otu yağı, avokado…) Bitki çayları (Yeşil çay, rezene, adaçayı…) Yeterli miktarda su ve zengin mineralli maden suları PKOS tanılı hastaların egzersiz yapması, yeterli ve vakitli uyumaları, stres kontrollerini sağlamaları da iyileşme sürecine ciddi katkılar sağlayacaktır.

REFERANSLAR:

Bıyıklı, E. T., & Şanlıer, N. (2013). Polikistik Over Sendromu ve Beslenme. Beslenme ve Diyet Dergisi, 41(3), 253-257.

Aydos, A., Öztemur, Y., & Dedeoğlu, B. G. (2016). Polikistik over sendromu ve moleküler yaklaşımlar. Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 73(1), 81-88.

Can, E. N., & Türker, P. F. (2023). Polikistik Over Sendromu. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 8(3), 245-257.

ÖZKAN, G. Ö. (2019). Beslenmenin İnsülin Direnci ve İnflamasyon Üzerine Etkisi. Türkiye Klinikleri Sağlık Bilimleri Dergisi , 4(3), 358 – 368. doi.org/10.5336/healthsci.2018-62977

AKSU, B. M., SARIYER, E. T. (2021). Polikistik Over Sendromu ve Ağırlık Yönetimi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi , 12(2), 241 – 249. doi.org/10.22312/sdusbed.854552

ÇOLAK, B., ÇİFTÇİ, S. (2022). POLİKİSTİK OVER SENDROMUNDA YEME BOZUKLUKLARI. Sağlık Bilimleri Dergisi , 31(1), 113 – 119. doi.org/10.34108/eujhs.895085

GÖKCEN, B. B., KARADAĞ, M. G. (2021). Polikistik Over Sendromu, Obezite ve Melatonin: Etiyolojik Bakış Açısı. Beslenme ve Diyet Dergisi , 49(3), 67 – 74. doi.org/10.33076/2021.BDD.1518

Okumaya Devam Et

Sağlık

Fibromiyalji Sendromu ve Beslenme

Tarih:

fibromiyalji

Fibromiyalji sendromu yaygın kas iskelet ağrısı, kronik stresin tetiklediği yorgunluk ve uyku bozukluğu gibi çok sayıda hassas noktanın varlığı ile karakterize, kronik ve romatizmal bir hastalıktır.

FİBROMİYALJİ SENDROMU TEDAVİSİ

Hastalığın tedavisi, hastanın ihtiyacına göre multidisipliner ve çok yönlü bir yaklaşım içermektedir. Farmakolojik tedavi, beslenme, egzersiz ve psikolojik destek tedavi planına dahil edilebilmektedir. Yapılan çalışmalarda fiziksel aktivite yapan kişilerde inflamasyona sebep olan proteinlerin azaldığı bildirilmiştir. Aerobik, kuvvetlendirme egzersizleri ve öz farkındalık, omurga esnekliği ve germe egzersizleri gibi aktivitelerin ağrıyı azalttığı ve non-steroid antiinflamatuar ilaç (NSAİİ) kullanımının azaldığı bildirilmiştir.

Stres sebebiyle vücutta salgılanan aşırı kortikosteroid, hipokampüste ve prefrontal kortekste küçülmeye sebep olmaktadır, kronikleşen stresse depresif ruh haline ve hipotalamus – hipofiz – adrenal (HPA) aksında bozukluklara yol açmaktadır. Meditasyon ile beyinde olumlu değişikliklerin olduğu, kan basıncı ve kalp hızının düzenlendiği, kortizol ve sitokin düzeylerinin azaldığı ve hafızanın arttığı görülmüştür. Gasrointestinal sistemdeki bozukluklar, fibromiyalji sendromunun sebepleri arasındadır.

Endüstriyel gıdalarda sıklıkla kullanılan yüksek miktarda fruktoz şurubu, bu bozukluğun başında sayılmaktadır. Vücuda giren yüksek miktarda fruktoz, triptofanın bağırsaktan emilmesini engelleyerek serotonin düzeylerinin düşmesine neden olur. Mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin gelişim, kardiyovasküler sistem, sindirim ve endokrin fonksiyonlar, duyunun kavranması ve saldırganlık, açlık, cinsellik, uyku, ruh hali, biliş ve hafıza gibi pek çok önemli fizyolojik rollere sahip olan bir moleküldür. Bu sebeple beslenme düzenlenmeli ve gerekirse de bazı karbonhidratların alımı kısıtlanmalıdır.

Düşük B12 vitamini, magnezyum ve selenyum minerali düzeyleri gibi çeşitli vitamin ve mineral eksikliklerinin, obezite, yüksek karbonhidrat alımı ve yetersiz protein alımı gibi beslenme hatalarının, vücutta ağır metal birikiminin ve çevre kirliliğine maruz kalmanın fibromiyalji sendromunun semptomlarının şiddetlenmesine sebep olduğu düşünülmektedir. Vücudun koruyucu elemanı olarak bilinen, parasempatik sinir sisteminin bir elemanı ve en uzun kraniyal sinir olan vagus siniri vücuttaki birçok sistemin çalışmasında önemli rol oynamaktadır. Fibromiyalji sendromunda var olan sempatik hiperaktivite ve parasempatik hipoaktiviteyi dengeye getirebilmek için çeşitli vagus siniri uyarımı çalışmaları da yapılabilmektedir.

BESLENME ÖNERİLERİ

Uzak durulması gerekenler: Yüksek früktoz şurubu içeren endüstriyel gıdalar ve rafine şeker Fazla miktarda tuz ve monosodyum glutamat (MSG) (E621), sodyum benzoat (E211), sodyum nitrit (E250), sodyum nitrat (E251), sodyum aljinat (E401), , disodyum fosfat (E339) gibi katkı maddeleri Yağ oranı yüksek ve kızartılmış yiyecekler Arpa, çavdar, buğday gibi gluten içeren ürünler Fazla miktarda kafein Alkol Ağır metaller (büyük balıklar, kabuklu deniz ürünleri, zararlı kozmetikler, deterjanlar…)

Tüketilmesi gerekenler: Kaliteli protein kaynakları (Yumurta, hindi, balık…) Probiyotik kaynakları (Doğal sirke, yoğurt, turşu…) Kuru baklagiller ve kök sebzeler (Nohut, pancar, kereviz…) Kaliteli doymamış yağlar (Zeytinyağı, çörek otu yağı, susam yağı…) Yeterli omega – 3 tüketimi (Uskumru, sardalye, semizotu…) Yüksek antioksidan kapasitesine sahip meyveler (Aronya, vişne, kiraz…) Kabuklu kuruyemişler (Ceviz, fındık, badem…) Yeterli su (Kilogram başına 35 mL) Fibromiyalji tanılı hastaların yeterli ve vakitli uyumaları, stres kontrollerini sağlamaları ve egzersiz yapmaları iyileşme sürecine ciddi katkılar sağlayacaktır.

REFERANSLAR:

Bjørklund G, Dadar M, Chirumbolo S, Aaseth J. Fibromyalgia and nutrition: Therapeutic possibilities? Biomed Pharmacother. 2018 Jul;103:531-538. doi: 10.1016/j.biopha.2018.04.056. Epub 2018 Apr 24. PMID: 29677539.

Sívas, F. A., Başkan, B. M., Aktekin, L. A., Çinar, N. K., Yurdakul, F. G., & Özoran, K. (2009). Fibromiyalji Hastalarında Depresyon, Uyku Bozukluğu ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Turkish Journal of Physical Medicine & Rehabilitation/Turkiye Fiziksel Tip ve Rehabilitasyon Dergisi, 55(1).

AKKURT, M. F. (2023). FİBROMİYALJİ SENDROMU. SAĞLIK & BİLİM 2023 Fizyoterapi ve Rehabilitasyon-I, 89.

Taşkıran, M. (2019). SEROTONİN ve EPİLEPSİDE ROLÜ. Sağlık Bilimleri Dergisi, 28(3), 182-187.

ULUSOY, H., & RAKICIOĞLU, N. (2019). Glutensiz diyetin sağlık üzerine etkileri. Beslenme ve Diyet Dergisi, 47(2).

Akova, İ., Duman, E.N., Sahar, A.E. (2023). Tıp Fakültesi Öğrencilerinde Kafein Kullanımıyla Depresyon, Anksiyete, Stres Düzeyi ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki. Türk Uyku Tıbbı Dergisi, 10(1), 65-70. doi:10.4274/jtsm.galenos.2022.06078.

Okumaya Devam Et
SPONSORLU BAĞLANTI Kızılay Web Banner 300X250

Popüler

Kızılay Web Banner 160X600
Kızılay Web Banner 160X600
Kızılay Web Banner 728X090